Kaç gündür yazamıyorum kitap yorumu farkındayım. Fakat ders çalışmakla geçiyor günlerim. Kitap okumaya zaman kalmıyor anlayacağınız. Ama en sonunda Marslı' yı bitirdim ve yazıyorum.
Kitap Mars' ta kalma el kitabı olarak görülebilir. Çoğu zaman kendi kendinize soruyorsunuz '' Acaba bunlar gerçek mi? Ben de bunları yapabilir miyim? '' diye.
Kitap bir kaza sonucu Mars' ta kalmak zorunda kalan Mark Watney adında zeki ama bir o kadar da komik bir astronotun hikayesini anlatıyor. Tek seçeneği birilerinin onun yaşadığını fark edene kadar hayatta kalmaya çalışmak.
Mark sanki içimizden biri gibi. Küfür ediyor. bilimsel veriler sizin gözünüzü korkutmasın
Aynı zamanda filmi de muhteşem olmuş. Kitabı birçok senaristin yapamadığının aksine tam olarak beyaz perdeye yansıtılabilmiş.
Ben çok sevdim açıkçası. Okuyun diyorum sadece...
20 Aralık 2015 Pazar
13 Aralık 2015 Pazar
Kitap Yorumu: Paradokya
Arka Kapak:
Gecenin sessizliğini bozan derin nefes alıp vermelerini, hızla çarpan kalp atışların takip etti. Bu kadar korktuğunu hatırlamıyor, belki de bundan daha heyecanlısını yaşayacağını sanmıyordun.
Yanılıyorsun…
Sıradan hayatın, değer verdiklerin, arzuladıkların… Her şey çok uzak, bir o kadar da yakın… Karşında çözmen gereken şifreler, tamamlaman gereken görevler var. Uyanman için Gecenin Gizemli Oyununu tamamlamak ve geçmişe tersten bakmak zorundasın.
Bu gece, geçmişin izlerinin peşine düşmeye, bilinçaltınla yüzleşmeye, paradokslarla çevrili rüyalar âlemine dalmaya hazır mısın?
ŞİMDİ GÖZLERİNİ KAPAT. OYUN BAŞLIYOR…
Son okuduğum kitap olan Paradokya' dan bahsetmek istiyorum sizlere. Kitabın yazarı bir Türk. Ve fantastik bir kitap. İlk gördüğümde oha falan triplerine girdim. Dedim ne oluyor falan. Ama arka kapağını görünce başka ne olabilirdi ki diye üzüldüm. Olayların geçtiği yerler Topkapı Sarayı, İzmir Kulesi falan.
Yani buralarda ne kadar aksiyon bekleyebilirsiniz ki. Topkapı Sarayı' nda büyülü bir turnuva falan yapamayacaklarına göre en fazla ne olabilir. Yazmalardan arapça osmanlıca sözler söyleyip büyü mü yapacaklar yani. Ne olabilir ki?
Neyse başladım okumaya. İlk 100 sayfa biraz sıkıcı. Sonra sonra kitap düzelmeye başlıyor. Olayın ne olduğunu çözüyorsunuz. Neyse konuyu biraz anlatayım. *spoiler* Kitabın içindeki kahramanlar bir kitap okuyorlar. Bu kitabın içindeki kahramanların da bir maceraya atılması kitap sayesinde oluyor. Yani kitap tamamen paradoksu yansıtmış.
Şimdi üç kahraman var. Ama bunlar ayrı ayrı ülkelerde veya şehirlerde. Sonra bunlara bir aracı sayesinde bir kitap geliyor. Kitabı okuduktan sonra uyuduklarında kendilerini bu gizemli dünyada buluyorlar. Üç kişiye de farklı yerlerde farklı görevler veriliyor. Fakat kitabın sonlarında bu görevler tek bir şeyi işaret ediyor. *spoiler*
Kitap üçüncü kişi tarzıyla yazılmış. Üç kişi de ayrı ayrı bölümlerde karşımıza çıkıyor. Bence zaman geçirmek için iyi bir kitaptı.
Gecenin sessizliğini bozan derin nefes alıp vermelerini, hızla çarpan kalp atışların takip etti. Bu kadar korktuğunu hatırlamıyor, belki de bundan daha heyecanlısını yaşayacağını sanmıyordun.
Yanılıyorsun…
Sıradan hayatın, değer verdiklerin, arzuladıkların… Her şey çok uzak, bir o kadar da yakın… Karşında çözmen gereken şifreler, tamamlaman gereken görevler var. Uyanman için Gecenin Gizemli Oyununu tamamlamak ve geçmişe tersten bakmak zorundasın.
Bu gece, geçmişin izlerinin peşine düşmeye, bilinçaltınla yüzleşmeye, paradokslarla çevrili rüyalar âlemine dalmaya hazır mısın?
ŞİMDİ GÖZLERİNİ KAPAT. OYUN BAŞLIYOR…
Son okuduğum kitap olan Paradokya' dan bahsetmek istiyorum sizlere. Kitabın yazarı bir Türk. Ve fantastik bir kitap. İlk gördüğümde oha falan triplerine girdim. Dedim ne oluyor falan. Ama arka kapağını görünce başka ne olabilirdi ki diye üzüldüm. Olayların geçtiği yerler Topkapı Sarayı, İzmir Kulesi falan.
Yani buralarda ne kadar aksiyon bekleyebilirsiniz ki. Topkapı Sarayı' nda büyülü bir turnuva falan yapamayacaklarına göre en fazla ne olabilir. Yazmalardan arapça osmanlıca sözler söyleyip büyü mü yapacaklar yani. Ne olabilir ki?
Neyse başladım okumaya. İlk 100 sayfa biraz sıkıcı. Sonra sonra kitap düzelmeye başlıyor. Olayın ne olduğunu çözüyorsunuz. Neyse konuyu biraz anlatayım. *spoiler* Kitabın içindeki kahramanlar bir kitap okuyorlar. Bu kitabın içindeki kahramanların da bir maceraya atılması kitap sayesinde oluyor. Yani kitap tamamen paradoksu yansıtmış.
Şimdi üç kahraman var. Ama bunlar ayrı ayrı ülkelerde veya şehirlerde. Sonra bunlara bir aracı sayesinde bir kitap geliyor. Kitabı okuduktan sonra uyuduklarında kendilerini bu gizemli dünyada buluyorlar. Üç kişiye de farklı yerlerde farklı görevler veriliyor. Fakat kitabın sonlarında bu görevler tek bir şeyi işaret ediyor. *spoiler*
Kitap üçüncü kişi tarzıyla yazılmış. Üç kişi de ayrı ayrı bölümlerde karşımıza çıkıyor. Bence zaman geçirmek için iyi bir kitaptı.
12 Aralık 2015 Cumartesi
Kitap Alışverişi #1
İkinci el kitaplara merak saldım şimdi de. Yok üstündeki yazılar hoşuma gidiyor yok üstünde başka bir okuyucunun ruhu var saçmalıklarından değil de harçlığım bitti yani.
Öylesine girdim sahafa. Baktım aradığım kitaplar var mı diye. Yok. Olanlar da zaten sıfır oldukları için internetten aldığım fiyata. Ben de birkaç keşfedilmemiş kitap alayım dedim. Gittim ucuzlar bölümüne.
İşte bu üç kitabı aldım:
Daha okumadım. Konularına da bakmadım. Bilmiyorum yani ama sizin için kitapların arka kapaklarını yazayım:
Bu 25 liraymış. Ben 5 liraya aldım. Arka kapakta ise yazan şunlar:
1914 yazında Atlantik Okyanusu'nda seyreden görkemli Empress Alexandra bir patlama sonucu sulara gömülür. Geminin yolcularından Henry Winter eşi Grace'e alelacele denize indirilen filikalardan birinde yer bulur, kendisi ise gemide kalır. Tıka basa dolu filikanın, kapasitesinin üzerinde kazazede taşıdığı kısa sürede anlaşılır. Çoğunluğun kurtulması için bazılarının ölmesi gerekecektir.
Kazazedeler hayatta kalma mücadelesi verir, filikada iktidar kavgası sürerken Grace sıradışı yaşamöyküsünü anımsar.
Hayata Tutunanlar, cankurtaran filikasında geçen gerilim dozu yüksek bir roman. Hakları 25 ülkeye satılan kitap, yayımlandığı ülkelerde büyük bir ilgiyle karşılandı; unutulmayacak bir roman kahramanı yarattı. Ülkemiz okurları da cinayet suçundan yargılanan 22 yaşındaki dul Grace Winter'ı tanıdıkça şaşıracak ve onun hayat mücadelesine kendilerini kaptıracaklar.
Bu ise 20 liraymış. Bunu da 5 liraya aldım:
Yirmi yıl önce savaşlarımızda mücadele etmeleri için tasarlanmış robotlar savaş alanını terk etti. Ardından silahlarını bize çevirdiler. Sadece bir avuç insan 2071 robot devriminden kaçabildi. Ormandaki gizli bir insan topluluğunda aileleriyle birlikte yaşayan Kevin, Nick ve Cass şanslı olanlar arasındalar. Ancak daha sonra onların köyü de tespit edildi ve kaçmayı başarmış insanlarsa robotlar tarafından ele geçirildi. Ailelerini yitirmiş olan bu gençler, hayatta kalan insanları kurtarmak için en büyük düşmanları tarafından yönetilen şehre sızarak her şeyi riske attılar. Devrim 19, diğerlerinden farklı bir sinematik gerilim. Dinamik karakter rolleriyle büyük ses getiren yapıt, aksiyon, dram, gizem ve romantizme kısaca genç okurların istediği her şeye sahip. Kaçırılmaması gerekilen bu sürükleyici hikaye, Gregg Rosenblum'ın ilk romanı.
Bunu ise 7 liraya aldım. Bunda fiyat yazmıyor:
Kızıl Haç hemşiresi ve iki çocuk annesi Nina Borg, kimsenin yardım çağrısını geri çeviremeyen bir hayırseverdir. Arasının açık olduğu arkadaşı Karin, Kopenhag tren istasyonundaki umumi bir dolabın anahtarını ona bırakıp içindekilere göz kulak olmasını isteyince, Nina kendini hayatının en tehlikeli vakasıyla karşı karşıya bulur. Dolabın içinde bir bavul, bavulun içinde ise çıplak, uyuşturulmuş ama hâlâyaşamakta olan üç yaşında bir çocuk vardır.
Küçük çocuk, çocuk ticaretinin kurbanı mı? Yetkililere güvenilebilir mi, yoksa onlar, çocuğu onu satan kişilere geri mi verirler?
Bavuldaki Çocuk'ta başkahramanımız Nina Borg, çocuğun kim olduğunu, nereye ait olduğunu ve peşinde kimin olduğunu bulmak üzere Danimarka'da giderek çaresiz bir hâl alan sıra dışı bir yolculuğa çıkarak bizleri gerilim dolu bir maceraya sürüklüyor.
Bence fiyatlar çok iyi. Bundan sonra ikinci el alacağım sanırım. Hem daha fazla kitap artı olarak üçü de sıfır gibi. Fazla kir yok. Neyse iyi akşamlar!
Öylesine girdim sahafa. Baktım aradığım kitaplar var mı diye. Yok. Olanlar da zaten sıfır oldukları için internetten aldığım fiyata. Ben de birkaç keşfedilmemiş kitap alayım dedim. Gittim ucuzlar bölümüne.
İşte bu üç kitabı aldım:
Daha okumadım. Konularına da bakmadım. Bilmiyorum yani ama sizin için kitapların arka kapaklarını yazayım:
Bu 25 liraymış. Ben 5 liraya aldım. Arka kapakta ise yazan şunlar:
1914 yazında Atlantik Okyanusu'nda seyreden görkemli Empress Alexandra bir patlama sonucu sulara gömülür. Geminin yolcularından Henry Winter eşi Grace'e alelacele denize indirilen filikalardan birinde yer bulur, kendisi ise gemide kalır. Tıka basa dolu filikanın, kapasitesinin üzerinde kazazede taşıdığı kısa sürede anlaşılır. Çoğunluğun kurtulması için bazılarının ölmesi gerekecektir.
Kazazedeler hayatta kalma mücadelesi verir, filikada iktidar kavgası sürerken Grace sıradışı yaşamöyküsünü anımsar.
Hayata Tutunanlar, cankurtaran filikasında geçen gerilim dozu yüksek bir roman. Hakları 25 ülkeye satılan kitap, yayımlandığı ülkelerde büyük bir ilgiyle karşılandı; unutulmayacak bir roman kahramanı yarattı. Ülkemiz okurları da cinayet suçundan yargılanan 22 yaşındaki dul Grace Winter'ı tanıdıkça şaşıracak ve onun hayat mücadelesine kendilerini kaptıracaklar.
Bu ise 20 liraymış. Bunu da 5 liraya aldım:
Yirmi yıl önce savaşlarımızda mücadele etmeleri için tasarlanmış robotlar savaş alanını terk etti. Ardından silahlarını bize çevirdiler. Sadece bir avuç insan 2071 robot devriminden kaçabildi. Ormandaki gizli bir insan topluluğunda aileleriyle birlikte yaşayan Kevin, Nick ve Cass şanslı olanlar arasındalar. Ancak daha sonra onların köyü de tespit edildi ve kaçmayı başarmış insanlarsa robotlar tarafından ele geçirildi. Ailelerini yitirmiş olan bu gençler, hayatta kalan insanları kurtarmak için en büyük düşmanları tarafından yönetilen şehre sızarak her şeyi riske attılar. Devrim 19, diğerlerinden farklı bir sinematik gerilim. Dinamik karakter rolleriyle büyük ses getiren yapıt, aksiyon, dram, gizem ve romantizme kısaca genç okurların istediği her şeye sahip. Kaçırılmaması gerekilen bu sürükleyici hikaye, Gregg Rosenblum'ın ilk romanı.
Bunu ise 7 liraya aldım. Bunda fiyat yazmıyor:
Kızıl Haç hemşiresi ve iki çocuk annesi Nina Borg, kimsenin yardım çağrısını geri çeviremeyen bir hayırseverdir. Arasının açık olduğu arkadaşı Karin, Kopenhag tren istasyonundaki umumi bir dolabın anahtarını ona bırakıp içindekilere göz kulak olmasını isteyince, Nina kendini hayatının en tehlikeli vakasıyla karşı karşıya bulur. Dolabın içinde bir bavul, bavulun içinde ise çıplak, uyuşturulmuş ama hâlâyaşamakta olan üç yaşında bir çocuk vardır.
Küçük çocuk, çocuk ticaretinin kurbanı mı? Yetkililere güvenilebilir mi, yoksa onlar, çocuğu onu satan kişilere geri mi verirler?
Bavuldaki Çocuk'ta başkahramanımız Nina Borg, çocuğun kim olduğunu, nereye ait olduğunu ve peşinde kimin olduğunu bulmak üzere Danimarka'da giderek çaresiz bir hâl alan sıra dışı bir yolculuğa çıkarak bizleri gerilim dolu bir maceraya sürüklüyor.
Bence fiyatlar çok iyi. Bundan sonra ikinci el alacağım sanırım. Hem daha fazla kitap artı olarak üçü de sıfır gibi. Fazla kir yok. Neyse iyi akşamlar!
Ne Okuyorum #1: Marslı
Herkese iyi akşamlar, iyi hafta sonları veya bunu ne zaman okuyorsanız! Hafta sonunu nasıl değerlendireyim nasıl değerlendireyim, hangi kitabı okusam derken çantamda arkadaşımın verdiği marslı kitabı aklıma geldi. Zaten filmiyle adını duyurmuş bir bilim kurgu romanı olduğu için okumaya başladım.
Bu bir kitap yorumu değil. O yüzden tanıtım veya spoiler yok. Kitabı bitirdiğimde yorumu da gelecek merak etmeyin. Hiç spoiler vermeden olur mu?
(Evet kahveyi bitki çayı kupasından içiyorum.)
Bu bir kitap yorumu değil. O yüzden tanıtım veya spoiler yok. Kitabı bitirdiğimde yorumu da gelecek merak etmeyin. Hiç spoiler vermeden olur mu?
(Evet kahveyi bitki çayı kupasından içiyorum.)
11 Aralık 2015 Cuma
Kitap Yorumu: Canavarlar Denizi
Spoilerlı Özet:
Yarı tanrı Percy’ nin maceraları, Canavarlar Denizi ile devam ediyor! Bütün sene Percy için oldukça sakin geçmiştir. Hiçbir canavar Percy’e saldırmamış, onun hayatını tehdit etmemiştir. Ama okulun son günü olanlarla birlikte kahramanımız bir okul yılını daha sorunlu bir şekilde kapatmıştır.
Yarı tanrıların bir sığınak ve eğitim merkezi olarak gördükleri Melez Kampı sınırları zayıflamaktadır. Kampın sınırlarını koruyan ağaç zehirlenmiş ve bütün melezler hayatları tehlike altındadır. Percy bir kez daha kampa dönerken, en yakın arkadaşı satir Kıvırcık’ ın da başının dertte olduğu hakkında rüyalar görmektedir.
Bu sırada okulun son günü çıkan arbedede kendisine yeni bir dost kazanır: Tyson. O bir kikloptur. Yani bizim bildiğimiz adıyla ‘Tepe Göz’. Doğa ruhları ve tanrıların meyvesi olan bu kikloplar, genel olarak kötü canavar sınıfına girmektedir. Ancak Tyson onlardan birisi değildir.
Annabeth, Percy ve Tyson Melez Kampı’na ulaştıklarında değişen tek şeyin Thalia’ nın ağacı olmadığını anlarlar. Kherion ağacı zehirlemekle suçlanmış, yerine başka birisi atanmıştır. Kherion ise sürülmüştür.
Percy ve arkadaşları Kıvırcık’ ın nerede olduğunu öğrenmeye çalışırken, bir yandan da Melez Kampı’ nı kurtarmanın planlarını yapmaktadır. Rüyalar sonucunda Percy ile bir bağ kurmayı başaran Kıvırcık, nerede hapis tutulduğunu arkadaşına gösterir. Kıvırcık, Tepe Gözler’in ilki ve en gaddarı olan Polyphemus’ un eline düşmüştür! Ve bu kiklop ile evlenmezse akşam yemeği olması oldukça olasıdır. Ancak ne yazık ki bu canavarın bulunduğu ada Canavarlar Denizi’ nin ortasındadır!
Yarı tanrı Percy’ nin maceraları, Canavarlar Denizi ile devam ediyor! Bütün sene Percy için oldukça sakin geçmiştir. Hiçbir canavar Percy’e saldırmamış, onun hayatını tehdit etmemiştir. Ama okulun son günü olanlarla birlikte kahramanımız bir okul yılını daha sorunlu bir şekilde kapatmıştır.
Yarı tanrıların bir sığınak ve eğitim merkezi olarak gördükleri Melez Kampı sınırları zayıflamaktadır. Kampın sınırlarını koruyan ağaç zehirlenmiş ve bütün melezler hayatları tehlike altındadır. Percy bir kez daha kampa dönerken, en yakın arkadaşı satir Kıvırcık’ ın da başının dertte olduğu hakkında rüyalar görmektedir.
Bu sırada okulun son günü çıkan arbedede kendisine yeni bir dost kazanır: Tyson. O bir kikloptur. Yani bizim bildiğimiz adıyla ‘Tepe Göz’. Doğa ruhları ve tanrıların meyvesi olan bu kikloplar, genel olarak kötü canavar sınıfına girmektedir. Ancak Tyson onlardan birisi değildir.
Annabeth, Percy ve Tyson Melez Kampı’na ulaştıklarında değişen tek şeyin Thalia’ nın ağacı olmadığını anlarlar. Kherion ağacı zehirlemekle suçlanmış, yerine başka birisi atanmıştır. Kherion ise sürülmüştür.
Percy ve arkadaşları Kıvırcık’ ın nerede olduğunu öğrenmeye çalışırken, bir yandan da Melez Kampı’ nı kurtarmanın planlarını yapmaktadır. Rüyalar sonucunda Percy ile bir bağ kurmayı başaran Kıvırcık, nerede hapis tutulduğunu arkadaşına gösterir. Kıvırcık, Tepe Gözler’in ilki ve en gaddarı olan Polyphemus’ un eline düşmüştür! Ve bu kiklop ile evlenmezse akşam yemeği olması oldukça olasıdır. Ancak ne yazık ki bu canavarın bulunduğu ada Canavarlar Denizi’ nin ortasındadır!
Ben birinci kitabı okumuş biri olarak bu kitabın ara bir kitap olduğunu düşünüyorum. Anime izleyenler bilir. Hani filler bölümleri gelir ya arada bir mangakanın yetişmesi için. Bence bu kitap da böyle bir şeydi. Yani ilk kitabına göre sıkıcıydı biraz. Tamam anladık kiklop bir kardeşin var. Ama bunu kitap boyunca gözümüze sokmana gerek yoktu. Ayrıca Annabeth de kiklopları sevmemesi konusunu bayağı abarttı. Filmiyle alakası yok. Yok Kronos' u falan öldürüyorlar. Zeus zor öldürmüş. Zaten kitapta da öyle bir şey yok. Neyse ya benim bu kitaba fazla yorumum yok. Arada bir kitap oldu benim için sonuç olarak. Puanım 3. Peh!
9 Aralık 2015 Çarşamba
Kitap Yorumu: Ölüm Meleği
Jane Marple hiç beklemediği birinden bir mektup alır. Yolculuklarının birinde tanıştığı Bay Rafiel'den gelen mektup yaşlı kadını şaşırtır.
Kısa bir süre önce ölen adam, onun adalet duygusuna güvendiğinden söz ederek bir cinayet olayının ortaya çıkarılmasını istemektedir.
Ama tüm bu isteklerin dışında cevaplanmamış sorular vardır:
Bir; sözü edilen cinayeti kim işlemiştir?
İki; cinayet nerede ve ne zaman gerçekleşmiştir?
Tüm bu soruları cevaplandıracak olan yaşlı Marple, kalan zamanı ve düşmanını bilemeden hızla yol almak zorundadır...
-Agatha Christie-
(Arka Kapak)
Cinayet romanlarını pek sevmiyorum zaten. Bunu da pek sevemedim. Ne diyeyim yani. Sevmediğim halde sevdim mi diyeyim. Kitap kahramanı yaşlı biri olduğundan dolayı ( yaklaşık 70 yaşında) pek durgun buldum açıkçası romanı. Olaylar biraz yavaş gelişiyor bence. Karakter tasviri çok az yapılmış. Gözümde canlanamadılar.
Bence arayıp da güzel bir kitap bulamadığınızda okunabilir. Zaten 200 sayfa gibi bir şey.
7 Aralık 2015 Pazartesi
Kitap Yorumu: Fısıltı
Ne okusam ne okusam diyordum. Ve kitap listemde arada sıkışmış olan kitabın ismini okudum: Fısıltı. Montumu aldım, fırladım kapıdan ve minibüse binip direkt olarak kütüphaneye gittim.
Yolda dua ediyorum nolur olsun diye. Kütüphanenin gıcık personeline kitabı sordum fakat bilmiyorlarmış. İlgilenmediler bile. Sonra da gençler neden okumuyor? Al işte. Neyse. En azından bir şansımı deneyeyim dedim.
Girdim kütüphanenin kayar kapısından içeri. Girişte dergi bölümü var. Geçtim orayı. Sonra ders çalışanlar falan. Gittim GENÇ EDEBİYAT bölümüne. Arıyorum arıyorum. Hay Allah! Nasıl olmaz bu kadar ünlü bir seri falan diye içimden konuşuyorum.
Tam sessiz bir küfür savurup dışarı çıkacakken bir de ne göreyim. İNGİLİZ EDEBİYATI bölümünde dört kitap bana bakıyor. Büyük adımlarla masaların arasından geçtim ve ilk kitaba uzandım. Daha sonrası hayal gibi geçti.
Eve dönüşte minibüste de okumadım heyecanı kaçmasın diye. Evde kahve keyfi yapacağım ya kendi içimde. Eve geldim işte heyecanla. Çantaları atar atmaz koştum kahve makinesine. Orta şekerli sütsüz bir neskafe yaptım.
Kuruldum koltuğuma başladım. En başta dedim nerede düşmüş melekler falan diye. Nora' ya aşık olmaya başladım yavaş yavaş... Bir baktım dördüncü kahvedeyim. Neyse kitap bitti. Benim ağzımda çarpık bir sırıtış.
Tahmin edersiniz kitabı nasıl bulduğumu. Muhteşemdi. Yazar bilerek okuyucuyu şüpheden şüpheye sürüklemiş kitapta.
Kitapta bir kızın bir çocuğa aşık olması anlatılıyor. Tabii ki hemen ona sahip olması beklenemez değil mi? Her kitapta bir engel çıkar karşılarına kahramanların. Fakat bir düşmüş melek? İşte bu biraz zorlayıcı bir aşk sınavı.
*spoiler*Kitapta en sevdiğim bölüm Dabria ve Nora' nın savaşıydı. Sonra da Patch' in sözü. Bana ihtiyacın yoktu. Kendin de idare edebilirdin diye. Sonraki kitaplarda Nora' nın bir powerup almasını bekliyorum.
Çoğu zaman Patch' in tarafını tutsam da Jules' a da acımadım değil doğrusu. Yazık ya her yıl ruhunu ona adamak zorunda. Patch de az şerefsiz değilmiş.*spoiler*
Sonuçta kitaba puanım 5 üzerinden 5. Bu hafta ikinci kitabı da okuyup atmayı planlıyorum. Hadi görüşürüz.
Yolda dua ediyorum nolur olsun diye. Kütüphanenin gıcık personeline kitabı sordum fakat bilmiyorlarmış. İlgilenmediler bile. Sonra da gençler neden okumuyor? Al işte. Neyse. En azından bir şansımı deneyeyim dedim.
Girdim kütüphanenin kayar kapısından içeri. Girişte dergi bölümü var. Geçtim orayı. Sonra ders çalışanlar falan. Gittim GENÇ EDEBİYAT bölümüne. Arıyorum arıyorum. Hay Allah! Nasıl olmaz bu kadar ünlü bir seri falan diye içimden konuşuyorum.
Tam sessiz bir küfür savurup dışarı çıkacakken bir de ne göreyim. İNGİLİZ EDEBİYATI bölümünde dört kitap bana bakıyor. Büyük adımlarla masaların arasından geçtim ve ilk kitaba uzandım. Daha sonrası hayal gibi geçti.
Eve dönüşte minibüste de okumadım heyecanı kaçmasın diye. Evde kahve keyfi yapacağım ya kendi içimde. Eve geldim işte heyecanla. Çantaları atar atmaz koştum kahve makinesine. Orta şekerli sütsüz bir neskafe yaptım.
Kuruldum koltuğuma başladım. En başta dedim nerede düşmüş melekler falan diye. Nora' ya aşık olmaya başladım yavaş yavaş... Bir baktım dördüncü kahvedeyim. Neyse kitap bitti. Benim ağzımda çarpık bir sırıtış.
Tahmin edersiniz kitabı nasıl bulduğumu. Muhteşemdi. Yazar bilerek okuyucuyu şüpheden şüpheye sürüklemiş kitapta.
Kitapta bir kızın bir çocuğa aşık olması anlatılıyor. Tabii ki hemen ona sahip olması beklenemez değil mi? Her kitapta bir engel çıkar karşılarına kahramanların. Fakat bir düşmüş melek? İşte bu biraz zorlayıcı bir aşk sınavı.
*spoiler*Kitapta en sevdiğim bölüm Dabria ve Nora' nın savaşıydı. Sonra da Patch' in sözü. Bana ihtiyacın yoktu. Kendin de idare edebilirdin diye. Sonraki kitaplarda Nora' nın bir powerup almasını bekliyorum.
Çoğu zaman Patch' in tarafını tutsam da Jules' a da acımadım değil doğrusu. Yazık ya her yıl ruhunu ona adamak zorunda. Patch de az şerefsiz değilmiş.*spoiler*
Sonuçta kitaba puanım 5 üzerinden 5. Bu hafta ikinci kitabı da okuyup atmayı planlıyorum. Hadi görüşürüz.
5 Aralık 2015 Cumartesi
Kitap Yorumu: Percy Jackson-Şimşek Hırsızı
Ne kadar filmleri rezalet olsa da Percy Jackson serisi gönlümde tahta sahip olan bir seri benim için. Bunun sebebi mitolojiyi ve fantastik edebiyatı çok sevmem olabilir pekala.
Percy Jackson sadece 12 yaşındayken matematik öğretmeninin (öhöm öhöm kendisi bir Fury) kendisine saldırmasıyla mitolojik varlıkların kendi dünyasında yaşadıklarını öğrenir. Bunu öğrendikten sonra gitmesi gereken tek yer neresi? Tabii ki de Melez Kampı. Melez Kampı' na gelir gelmez Büyük Şimşeği çalmasıyla suçlanan ( yüzsüzler) Percy' nin hayatı artık geri dönülmez bir şekilde değişiyor.
Bunların hepsi zaten kitabın kapağında yazıyo. Gelelim benim yorumuma:
Bence Şimşek Hırsızı beklentiyi karşılayan ve hayli hayli aşan bir kitap. Kitabın Percy' nin ağzından yazılmış olması ise kitabın akıcılığını katlayan özelliklerinden biri. Artı olarak Yunan Mitolojisi' ni öğreniyorsunuz. Kitapta en sevdiğim bölüm Minotor ve Medusa bölümüydü.
En sevmediğim şey ise Annabeth' in sürekli naz yapmasıydı . Yok senin baban Poseidon benim annem Athena biz birlikte olamayız, düşman olmalıyız. Ne alaka yani? Saçma saçma konuşuyo.
Son olarak kitabı çok sevdim. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
NOT: 5 YILDIZ
4 Aralık 2015 Cuma
Yorumlarınızı Esirgemeyin!
İyi akşamlar okuyucularım (okuyucum varsa tabii)! Kitap yorumlarımı eleştirirseniz (geliştirici) memnun olurum. Daha çok yeniyim biliyorum. Ama olsun. Her başarılı blogger annesinin karnından blogger olarak çıkmadı değil mi sonuçta? Bu ilk günlerdeki çekingenliğimden de birkaç yazı sonra kurtulabileceğimi umuyorum. Eğer tutarsa siz okuyucularımın kitap ve film-dizi önerilerini bekliyorum. Evet film-dizi yorumu da yapabilirim. Hatta belki de oyun ve anime. Neden olmasın!
Her iki günde bir ya da günde bir (duruma göre) yazı yazmayı düşünüyorum.
Şu anda listedeki kitaplar:
Gece Evi Serisi
Hush Hush Serisi
Harry Potter Serisi
Zaman Çarkı Serisi
Açlık Oyunları (belki)
Sofie' nin Dünyası
Şu anda listedeki diziler:
The Walking Dead
Doctor Who
Shameless
Şu anda listedeki animeler:
Code Geass R1
Code Geass R1
Code Geass R2
One Piece
Fairy Tail
Eğer hayran kitlesi oluşursa Youtube kanalı açabilirim oyunlar için. Gördüğünüz gibi hedeflerim büyük. Sizin yapmanız gerekense benim hedefime yön vermek için birkaç yorum.
2 Aralık 2015 Çarşamba
İki Farklı Kadın, İki Farklı Yaşam, Aynı Acılar
"Canım Daniel'ım,
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum."
Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel'ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel'ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı.
Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera'yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…
Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.
Kitap beklediğimden çok daha güzeldi. Tamam bestseller falan ama sonuçta yazarı üç çocuk annesi bir kadın diye hayıflanıyordum. Konusunu okuduktan sonra ise başlamaya karar verdim. Ha kısmet... Kitabı aldım ve okumaya başladım. Öyle elimden bırakamadım falan değil ama idare eder bir kitap. İki ayrı kadının ağzından anlatılıyor kitap. Bir geçmiş (Vera); bir şimdi (Claire). Kitabı okunur kılan da bu olmuş zaten. Edebi katkısı ekspressonun espresso diye yazıldığını öğrenmiş olmam. :D
Birkaç alıntı:
''Gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken, senin mutlu olmana sevinen, hatta mutluluğunu kutlayan kişidir!''
"Hangisi daha zor, bilmiyorum," dedim. "Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş, günden güne kaybetmek mi?"
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum."
Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel'ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel'ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı.
Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera'yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…
Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.
Kitap beklediğimden çok daha güzeldi. Tamam bestseller falan ama sonuçta yazarı üç çocuk annesi bir kadın diye hayıflanıyordum. Konusunu okuduktan sonra ise başlamaya karar verdim. Ha kısmet... Kitabı aldım ve okumaya başladım. Öyle elimden bırakamadım falan değil ama idare eder bir kitap. İki ayrı kadının ağzından anlatılıyor kitap. Bir geçmiş (Vera); bir şimdi (Claire). Kitabı okunur kılan da bu olmuş zaten. Edebi katkısı ekspressonun espresso diye yazıldığını öğrenmiş olmam. :D
Birkaç alıntı:
''Gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken, senin mutlu olmana sevinen, hatta mutluluğunu kutlayan kişidir!''
"Hangisi daha zor, bilmiyorum," dedim. "Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş, günden güne kaybetmek mi?"
1 Aralık 2015 Salı
Kürk Mantolu Madonna: Eşsiz Bir Aşk Hikayesi
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
Çoğumuz mutlaka görmüşüzdür fakat okumamak için bahaneler üretmişizdir. Ben de onlardanım. Ama okuduktan sonra ne kadar şey kaybettiğimi anladım. Genellikle yapım gereği pek romantik roman seven biri değilim. Genellikle fantastik okurum. Ama okudum ve sevdim işte. Özellikle 1900' lü yıllarda yaşayan Almanya'daki insanları tanımak için muhteşem bir başyapıt. Kitaba büyük bir beklentiyle başladım ve hayal kırıklığına asla uğramadım. Beklediğimin de üstüne çıkan bir kitap. Eksik yönleri yok gibi. Fakat kitap biraz durağan. Arada insanın bırakası geliyor. Fakat devam edersiniz yazar kitabın sonunda olayları çok iyi bağlıyor.
Sonuç olarak okuyun diyorum. Aşk kitabı sevmiyorsanız da okuyun!
Birkaç alıntı:
''Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.''
''Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?''
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)